Düşünceler, bir bulut gibidir, gelip geçerler. Ancak onlara inandığımızda güçlüdürler.
Bir insanı seversiniz. En başta her şey yolunda gider. Sonra beklentiler başlar. Ondan bir şeyler beklemeye başlarsınız. “O şunu yapmalı “demeye başladığınız an o meşhur andır.
Sevdiğiniz insan sizinle aynı fikirde değildir, işler gittikçe kızışmaya başlar. İşte o zaman kendinize şu soruyu yöneltmelisiniz. “0 şunu yapmalı “derken gerçekte ne demek istiyorum?
Kendi üstünlüğünüzü kabul ettirmek mi istiyorsunuz?
Gerçekten de O işin yapılması gerektiğinden emin misin? O iş neden yapılmalı?
O iş, o kişi tarafından mı yapılmalı mı? Bunu yapan neden o kişi olmalı?
Son olarak şu soruyu analiz edin.
1,2,3.ncü sorulara verdiğiniz yanıtlar yaşamdan keyif alma isteğinizle örtüşüyor mu?
Bu sorgulamaları yapmadığınızda, o iş sevdiğiniz kişi tarafından gerçekleştirilmediği sürece ona kızmaya devam edeceksiniz. Bir süre sonra kızgınlık takıntılı hale gelecek. Kızgınlığın takıntılı hali olan nefret ortaya çıkacak. Nefret sevdiğiniz kişi ile aranızda olduğu sürece onu ve neler olduğunu anlayamaz hale geleceksiniz. Ağzınızdan şu kelimeler dökülecek.
Artık seni anlayamıyorum. Son zamanlarda çok değiştin.
Kızgınlık, insanın doğal hali değildir. Kalbin sesini temsil etmez. Sevdiğiniz kişiye karşı kızgınlık hissettiğiniz de aradaki bağ kopmaya başlar. Bağlantıyı sağlayacak olan kalp, geri plana bırakılmıştır. Kalp aç ve susuz kaldığında kendinizden uzaklaşırsınız. Kendinizden uzaklaştığınızda ise diğer insanları ve çevreyi yanlış değerlendirir, anlamamaya başlarsınız. Nefret olduğu sürece o kişiye karşı bırakın sevgi hissetmeyi, ona yaklaşmak bile istemezsiniz.
Bu tarz hikayeleriniz varsa, sevdiklerinizle barışmak için fırsat yaratın ve en başa dönün ve “0 şunu yapmalı” düşüncesini ne zaman, nasıl inandığınızı sorgulayın.
He Daim ve Sevgi ve Işıkla