top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıSibel Kavunoğlu

Gerçek Çözüm Nerede?


Dışarıdan bir sürü bilgi alarak içeriyi şifalandırmaya çalışıyoruz. Bir sürü uzman kişiden bir sürü teknik öğreniyoruz. Tüm bu teknikler işinize yarıyor mu?

Hayır! İçeride var olanın neler olduğunu fark etmeden şifalanmak mümkün olmuyor. Peki yapılması gereken nedir?

Öncelikle içeride var olan duyguları değiştirmeyi ya da çözümlemeye son vermek gerek. Yapılabilecek tek şey, yorum yapmadan, yargılamadan içeridekilerin farkına varmak. Bunun için de onları buraya şu ana getirmek gerekiyor. Şu ana getirdiğimizde ise yokmuşlar gibi davranmadan, bastırmadan onlarla birlikte olma cesaretini göstermeliyiz.


Ekstra teknik kullanmadan, onları bastırmadan fırtınanın tam ortasında onlarla birlikte kalabilir misiniz? Bu şekilde hayatınızı mahveden küçük canavarlarla birlikte olabilir misiniz?

O küçük canavarlarla birlikte olmak için ihtiyacınız olan şey açık bir zihindir. Açık bir zihin, açık bir kalp gerektirir. Bu ne anlama gelir?

Yukarıda yazmış olduğum gibi içerideki küçük canavarlarla kalpten birlikte olma cesareti, kalpten onlarla birlikte olabilme sabrı ile kalpten onları oldukları gibi kabul etme nezaketini göstermek anlamına gelir. Ne demek istediğimi daha iyi anlatabilmek için duyguların nasıl ortaya çıktığından bahsetmek istiyorum.

Bir nesneyle karşı karşıya geldiğimizde ya öfkelenir ya sevinir ya da tamamen nötr kalırız. Dördüncü bir alternatif eylem yoktur. Sizce duyguların ortaya çıkmasına sebep olan karşılaştığınız nesne midir? Yoksa o nesneyle ilgili zihnimizde var olan duygu ve düşünceler midir ya da başka bir deyişle sorun bakış açımızda mıdır?

Bu sorunun yanıtı ‘’o nesneye olan bakış açımız’’ olacaktır. Gerçekte öfkeyi ya da sevinci ya da nötr’lük halini yaratan seçimlerimizdir. Bu yüzden de bilge kişiler ‘’olanı olduğu gibi kabul etmek’’ ten bahseder.

Haklı olmaya o kadar bağımlıyız ki, o nesneyle ilgili olarak neden bu kadar çok öfkelendiğimizi anlatmaya, çalışırız. Mümkünse kendimize taraftar toplamak isteriz. Bir taraftar yetmez, bir tane, daha sonra bir tane daha olsun deriz. Bu yolda ilerlerken bizimle aynı tarafta olmayanlara öfkelenir, onları bozguna uğratırız. Yeni düşmanlar edinir, üzülür, kırılırız. Halbuki ilk seferinde, nesneyle karşılaştığımızda nötr hisler yükselmiş olsaydı, arkamızı dönüp gidecektik.

Peki, bu döngüden nasıl kurtulunur ?

Bir nesneyle karşı karşıya geldiğimiz de öfke yükseldiğinde öfkenin yükselmesine ‘’okey’’ demeliyiz. Öfkeyle birlikte olma nezaketini göstermeliyiz. Öfkeyi onaylamasak da onun varlığını kabul ederek yolumuza devam etmeliyiz. Öfkenin ham haliyle ya da mutsuzluğun ham haliyle, yorum yapmadan, söylenmeden, kendimizi ikna etmeye çalışmadan ham bakış açısıyla bakma cesaretini gösterebilirim derseniz kurtuluş buradadır.

Güzel haber; mutsuzluk ve öfkeyle birlikte olmaya başladığınızda kendiliğinden ‘’okey’’ hissi yükselecektir. Bu yükselişi, bitkinin çiçeğinin bir anda açılmasına benzetebiliriz. Ancak çiçek gibi açılma halinin sorumlusu bir sürü ikna edici düşünce olmamalıdır.


Sadece ham öfke ya da mutsuzlukla birlikte olmak yeterli olacaktır. Meditasyon uygulamalarının temeli de budur. Öfke, mutsuzluk hissiyle birlikte kalmanıza yardımcı olurlar. O an zihnin düşünme halini bırakırız, odaklanma ve açıklık haline geçeriz. Bir şeyleri fikse etmeden orada kalırız. Zira strese sebep olan fikse etme halidir.

Meditasyon yaparak kendimizi çözümlemek için alan yaratırız. Bu şekilde içerideki küçük canavarla arkadaş olmaya başlarız.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

Sibel KAVUNOĞLU

84 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page