Memnuniyet genellikle olduğumuz kişiden ve sahip olduğumuz şeylerden zevk alma sanatı olarak tanımlanır. Sürekli değişimin ve daha fazlasının amansız arayışının yönlendirdiği bir dünyada, bu kavram anlaşılması zor görünebilir. Modern hayatlarımız bir arzu kakofonisiyle (her kafadan bir ses çıkması) doludur: yeni evler, egzotik seyahatler, kişisel dönüşümler ve bitmeyen tüketim. Mutluluğun bir sonraki edinimin veya başarının hemen ötesinde olduğuna inanmaya yönlendiriliyoruz. Ancak bu gerçekten kalıcı doyuma giden yol mu?
Günümüz dünyasında, memnuniyet uzak bir ideal gibi hissediliyor. Eksik olduğumuzu söyleyen, bizi yeni mülklerde veya deneyimlerde tatmin aramaya teşvik eden mesajlarla bombardımana tutuluyoruz. Evlerimizi, bedenlerimizi ve sosyal statümüzü iyileştirmeye odaklanıyoruz, mutluluğun sadece bir satın alma ya da değişiklik sonrasında olduğuna ikna oluyoruz. Ancak bu dışsal işaretlerin peşinde koşmak, bizi genellikle eskisinden daha fazla memnuniyetsiz hissettirebilir.
Bu noktada ‘’Memnuniyet’’ kavramını anlamak önemli hale gelir.
Memnuniyet karmaşık ve sıklıkla yanlış anlaşılan bir kavramdır. Değişimden veya keyiften yoksun bir hayata razı olmak anlamına gelmez, sorunları veya adaletsizlikleri görmezden gelmek anlamına da gelmez. Bunun yerine, memnuniyet bir denge bulmakla ilgilidir; olduğumuz kişiyle iç huzuruna kavuşmak ve mevcut koşullarımızdan en iyi şekilde yararlanmaktır. Sürekli bir sonraki büyük şeyin peşinden koşmak yerine, şimdiki ana odaklanmak ve halihazırda sahip olduklarımızı takdir etmekle ilgilidir.
Şimdi, memnuniyetin en büyük engellerinden biri olan arzunun yıkıcı döngüsüne bakalım.
Kendi arzularınızı düşünmek için bir an ayırın. Özlediğiniz bir şeyi düşünün; bir nesne, bir deneyim, bir değişiklik. Bu arzunun zihin ve beden durumunuzu nasıl etkilediğine dikkat edin. Şimdi, bu arzuyu bıraktığınızı hayal edin. Bu bir rahatlama hissi veya farklı bir tür huzur getiriyor mu?
Ünlü yazar ve çizer Maurice Sendak bir keresinde şöyle demişti: "Hayatta her şeye sahip olmaktan daha fazlası olmalı." Bu gözlem, tatmin arayışının sonu olmadığını vurgular. İki seçeneğimiz var: sürekli aramak ve elde etmek ya da durup şimdiki anın tadını çıkarmak.
Önce ilk seçenek olarak arzunun peşinde koşmanın tuzaklarına bakalım
Sürekli tüketim veya başarı yoluyla tatmin arayışında olduğumuzda, genellikle ilk sevincimizin azaldığını görürüz. Kahve içme deneyimini düşünün. İlk fincan keyif verebilir, ancak birkaç fincandan sonra zevk azalır ve hatta rahatsızlığa yol açabilir. Bu, geçici tatminin nasıl hızla tatminsizliğe dönüşebileceğini gösterir. Aynı ilke hayatın birçok yönü için geçerlidir; bir zamanlar neşe getiren şey, aşırı arandığında külfetli hale gelebilir.
Şimdi de anı kucaklamanın sihrine bakalım
Gerçek memnuniyeti geliştirmek için, kim olduğumuzun ve şu anda sahip olduğumuz şeyin tadını çıkarmayı öğrenmek çok önemlidir. Bu, özlemleri veya hedefleri reddetmek anlamına gelmez, bunun yerine arzularımızın şimdiki zamana olan takdirimizi gölgelemediği bir denge bulmak anlamına gelir. Durup düşünmek ve mevcut durumumuzu takdir etmek için zaman ayırmak derin bir huzur ve tatmin duygusu getirebilir.
Özünde, memnuniyet, mutluluğumuzu tanımlamak için dış etkenlere güvenmek yerine içsel bir tatmin duygusu geliştirmekle ilgilidir. Şu andaki değeri fark etmek ve gerçek tatminin içeriden geldiğini anlamakla ilgilidir. Daha sağlam temellere oturmayı ve sürekli arzularla daha az yönlendirilmeyi öğrenerek daha derin, daha kalıcı bir huzur duygusu bulabiliriz.
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Sibel Kavunoğlu
Al'den faydalanılmıştır.
Comments