Gerçekten Dinlemek: Görüntüsüz Bakabilmek
- Sibel Kavunoğlu

- 3 Kas
- 2 dakikada okunur

Bir kişiyle iletişim hâlindesiniz. Bu, öyle bir an olsun ki gerçekten karşınızdakini dinlediğiniz bir an olsun. Araya girmeden, müdahale etmeden, dinlediğinizi göstermek için sözler sokuşturmadan… Sadece varlığınızla orada olduğunuz bir an.
Konuşan bir kişi var, dinleyen siz varsınız. Fakat aslında neyi görüyorsunuz?
Onu mu, yoksa zihninizin onun hakkında yarattığı görüntüyü mü?
Çoğu zaman fark etmeden şöyle bir tablo çizeriz; İletişim halindeyken konuşmacının sesi, üzerindeki kıyafeti, konuşmacıyla paylaştığınız dil, jestler, özellikler, gözlemlediğiniz her şey bu tabloda yer alır. Ve bir tür filtre görevi görür. Ve kişiyle konuşurken sadece kişiyi değil de, sadece izleme tarzımızın görüntüsünü yansımasını izlerken kendimizi bulabiliriz.
Ne zaman ki dışarıdakilerle ilgili çok fazla yargınız olur, işte o zaman gerçek gözlemci olamazsınız. Örneğin, birisi size adaletli olmadığınızı söylüyor ve siz buna öfkeleniyorsanız, aslında yalnız değilsinizdir. O anda yanınızda geçmişte haksızlığa uğramış parçanız da vardır. Karşınızdaki de kendi geçmişinin yankısını yanına almıştır. Görünürde iki kişi konuşur ama aslında sahne çok daha kalabalıktır.
Böyle anlarda artık masum bir iletişim yoktur. Polis devrededir. Ve siz gerçekle savaşmaya başlamışsınızdır. Şimdi zorlaşır. Oysa gerçek huzur yalnızca şimdi’dedir.
İletişim sırasında karşınızdaki konuşmacıya herhangi bir görüntü olmadan bakabilir misiniz?
Gerçekten bakabilmek, bu görüntü olmadan bakabilmektir. O an geldiğinde, işte o zaman gerçekten dinliyorsunuz demektir. Önceden edinilmiş fikirler olmadan, geçmişin gölgelerini katmadan…
Bu durum kendinize baktığınızda da geçerlidir. Her zaman ne olmanız gerektiği ve olmamanız gerektiği konusunda bir görüntünüz var. Başarılı olmanız gerektiği, iyi olmanız gerektiği, başarmanız gerektiği konusunda bir görüntünüz var. Bu görüntü her zaman oradadır.
Oysa bunlar olmadan kendimize bakabilir miyiz?
Zordur… ama mümkündür. Çünkü bir ağaca, bir buluta ya da bir kuşa kelimesiz bakabildiğinizde onunla akraba olursunuz. Kendinize de öyle bakabildiğinizde, ilk kez gerçek gözlemci olursunuz.
Dışarıya dair yargılarımız işin içine karıştığında “polis” devreye girer. Polise izin verdiğinizde gerçekle savaş başlar. Sürekli var oluş biçimizle ilgili kavga ederiz. Kavganın sona ermesi zihinde ne kadar barış olduğu ile bağlantılıdır. Var olan görüntünüzle barış yapmadıkça hem kendinizi hem de diğerleriyle olan savaşınız sona ermeyecektir.
Deepak Chopra’nın hocasıyla yaşadığı bir anı bunu çok güzel özetler. Deppak Chopra Batıya gittiğinde hocası ona sormuş:
“Orada en çok ne konuşuluyor?”“Stres,” demiş Chopra.Hocası devam etmiş: “Stres nedir?
‘’Dur bakayım; Bunlar yoksa varoluşlarını reddediyorlar mı?”
Olanı olduğu gibi kabul etmek, geçmişi bırakabilmek varoluşla barış yapmanın tek yoludur. Ve bu barış, yalnızca o anda mümkündür.
Polis olan parçan arada bir ortaya çıkması doğaldır. Geçmişi sana hatırlatır. Kendine sürekli gerçek huzur geçmişin gölgelerinde eğil, yalnızca şimdidedir demen yapılabilecek en bilgece hareket olacaktır.
Hem kendinle, hem diğerleri olan iletişimde polis tarafını olduğu gibi kabul edebilir misin?
Ya da
Gerçekle savaşmayı bırakabilir misiniz?
Çünkü gerçek huzur, geçmişin gölgelerinde değil; yalnızca şimdidedir.
Her Daim sevgi ve Işıkla
Sibel Kavunoğlu





Yorumlar