top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıSibel Kavunoğlu

Yaşanmaya Değer Anlar İçin

Güncelleme tarihi: 5 Tem 2020


Her anın yaşanmaya değer olduğunu hissetmek insanı, sakinleştirir. Tam ve bütün hissettirir. Peki, tam ve bütün hissetmek, bu kadar kolaysa neden başaramıyoruz? Çünkü sürekli başka şeylerle meşgulüz. Çoğu zaman yaşadığımız herhangi bir an içerisinde neler olduğunun farkında bile değiliz. Bu farkındalığı sağlayacak tek şey ise nefes, fakat onu da çok başaramıyoruz.

Çoğumuz nefes alıp vermenin ne olduğunu bildiğimizi düşünüyoruz. Bu düşünce her zaman doğru olmayabiliyor. Gerçekten bedeninize ve nefesinize odaklanarak nefes alıp verdiğinizden emin misiniz?

Bence hayır. Bu yazıyı okumaya başladığınızda nefes alıp verdiğinizin farkında bile değildiniz. Bu durum, çok iyi anladığınızı düşündüğünüz bir kişinin, birdenbire bilmediğiniz taraflarının ortaya çıkmasına benzer. Tek bir anda tek bir şey yapmak hiç de kolay olmaz. Zihin sürekli bir konudan diğer konuya atlar. Budist öğretiler zihnin bu halini maymuna benzetirler. Zihin, sürekli oradan buraya atladığı için beden bir türlü rahatlayamaz. Beden rahat olmayınca sakinleşmek de zorlaşır.

Aradan zaman geçer, sakinleşmek amacıyla spritüal uygulamalara baş vurursunuz. Bu tarz spritüal uygulamalardan en popüler olanı meditasyondur. Seçiminiz doğru olsa da, bakış açınız doğru değilse o da işe yaramayacaktır. Örneğin meditasyonu, spor misali kendi kendini geliştirme egzersizi olarak görmek yanlış bir bakış açısıdır. Meditasyona, egzersiz olarak baktığınız sürece zihnin oraya buraya atlayarak odaklanamamasının altında yatan sorundan uzaklaşmış olursunuz. Zihnin dikkatini toparlayamamasının sebepleri katmanlar halindedir, katmanlar arasında ilerleyerek sıfır noktasına yani gerçeğe ulaşırsınız. Konuyu çok fazla uzatmadan bu gerçeği sizinle paylaşmak istiyorum.

Zihnin oraya buraya atlamasının gerçek sebebi, geçmişte yaşanan, bütünleşmemiş duygulardır. Gerçekte yaşanmış bütünleşmemiş duygulara bakmak için andan kalmaktan başka çare yoktur. Yazdıklarımın doğru olup olmadığını öğrenmek isterseniz şimdi, şu anda yakın zamanda öfkelendiğiniz bir anınızı hatırlayın. O anı, canlı canlı tekrar yaşarken bedeninizde ve zihninizde neler olduğuna, kalbinizin nasıl tepki verdiğine bakın. Üzüntü, öfke, korku hissi bedeni gerilim içine sokar. Bu gerilime dayanamayan zihin doğal olarak oraya buraya atlama alışkanlığını kazanır.

Şimdi de öfkenin tam tersi sevgiyi hissettiğiniz bir ana gidin. Aynı şekilde beden, zihin ve kalbinizde neler olduğuna bakın. Bir önceki anınıza göre bedeninizin daha rahat olduğunu fark edeceksiniz. Zira sevgi bedeni rahatlatır ve enerji verir. Öfke ise gergin yapar.

Bu iki ana, onları tekrar yaşıyormuş gibi odaklandıysanız, bütünleşmemiş duyguların beden ve zihin üzerindeki etkisini keşfetmişsiniz demektir. Bu tarz bütünleşmemiş duygular başka bir şey daha yaparlar. Her anınızın yaşanmaya değer olduğunu anlamınızı engellerler. Kendiniz ve dünyayla olan bağlantınızı koparırlar.

Kısaca mutsuzluk durup dururken ortaya çıkmaz. Mutsuzluğun ortaya çıkmasını sağlayan birtakım sebeplerin olması gerekir. Bunun için de kendinizi şifalandırmak, kendinizle bağlantıya geçmek ve neler olduğuna bakmak için zaman yaratmak gerekir.

‘’Ben bu işte yokum’’ diyorsanız, başta kendiniz olmak şartıyla dış dünyayla gerçekçi olmayan bağlantılar kurmaya devam etmek istiyorsunuz demektir ki size bu dönemde bol şans dilerim.

Her Daim Sevgi ve Işıkla

17 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page